cumartesi sıkıntısı…

Eskiden, asistanlığımızın başlarında, kıdemli asistanın nöbet tutacağı akşamlarda vizit yapıp dağılmak için herkes kıdemlinin akşam yemeği yemesini, sağda solda işini halletmesini beklerdi. Kıdemli asistana yazılan nöbetin cezasını öder, kendisini daha iyi hissetmesini sağlardık. İşte bu yağmurlu ve sıkıcı cumartesi, hiçbir faaliyet yapmadan, sabahtan akşama kadar üniformayla oturuyor olmamız da benzer bir nedenden.

Boğazımda acı bir tat. Göğsümün hemen arkası en son ne zaman bu kadar şiddetli yanıyordu? Hatırlamıyorum. Dün akşam önümüze gelen yağda kızarmış onca yiyeceğin ve ev yapımı şarabın bedelini böyle ödüyorum sanırım. Tamamlamam gereken bir görev yok. Yıllardır yaptığım gibi, hayatımın bir gününü daha bilgisayarda oyun oynayarak, dizi, film vs. seyrederek tüketiyorum. Gerçekten ömrümün geri gelmeyecek saatlerini böyle harcadığım için mi, yoksa verdiği rahatsızlığa aldırmayıp vazgeçmediğim için mi kendime kızıyorum? Gerçi geçmişten farklı olarak, tükensin de buradaki günlerim bitsin istiyorum şimdi. Kalkmalıyım. Bir kaç telefon görüşmesi, fazladan bir yarım saat, beni günün sonuna yaklaştırıyor. Binadan dışarı çıkıyorum, çenem yukarıda, gözlerim kapalı, bir süre bekliyorum. Yağmur ve rüzgar yüzüme vuruyor. İyi geliyor, gözlerimi açıp soluma bakıyorum, uzakta elektrik santrali ve daha da arkasında duvarına beyaz taşlarla ¨DSݨ yazılı olan barajı görüyorum. Sağımda ormanların örttüğü yüksek tepelerin yamacında, sıvasız, boyasız ve olanca çirkinliği ile yükselen apartmanlarıyla Borçka. Bu manzaraları daha iki ay olmadan ezberlediğimi, muhtemelen ömrüm boyunca hiç aklımdan çıkmayacaklarını farkediyorum. Her gün bugün olduğu kadar, şu anda olduğum kadar mutsuz değilim burada ama bugün, buradaki her günüm için mutsuz olduğum hissine kapılıyorum.

Önce biraz yürümeye, arkasından kendime bir kahve yapıp aklımdan ne geçiyorsa yazmaya karar veriyorum.

Kars..

Sadece Orhan Pamuk’un ¨Ka¨’sını henüz bitirdiğimden değil, batıda yaşayan herkes gibi buralara karşı az ya da çok kaba önyargıları olan biri olduğumdan, Kars’a gitmeden önce izbe, bağnaz, o ölçüde ufak bir kent göreceğimi düşünüyordum. Yanıldım, kısmen. Gerçekten ufak bir şehir. Pazar günü şehirden havaalanına gitmek sadece 2(iki) dakika sürdü mesela.

Artvin için neden uzun yıllar savaştıkları benim için muammadır hala ama burası geniş ve düz topraklar üzerine kurulmuş, tek yüksek tepesinde ihtişamlı bir kale inşa edilmiş, günümüzün olmasa bile geçmişin koşullarıyla önemli bir şehir olduğu çok anlaşılır bir şehir. 93 harbi ile 1. Dünya Savaşı sonu arasındaki ¨Rus dokunuşu¨ neticesinde, bu ülkede başka bir şehirde zorlukla göreceğiniz bir düzenle kurulmuş Kars.  Birbirini dik açıyla kesen paralel ve geniş caddeleri, geniş sayılabilecek kaldırımları süsleyen ağaçları,  artık sayıları iyice azalmış ve kullanılabilir olanlarının hemen tümünün bir devlet dairesi olduğu Baltık mimarisi örneği alımlı binaları gören herhangi biri buraları ¨bizden¨ olmayan birilerinin planladığını, imar ettiğini hissedecektir. İlke ile dikkatimizi çeken başka bir nokta da sokaklarda, köşelerde, başka hiç bir kentte olmadığı kadar çok heykelin olması, insanların sokak ve caddeleri isimleri ile değil bu heykeller ile özdeşleştirmesi, yol tarifini bu heykellere göre yapması oldu. Mesela yol sorarsanız, bir banka ya da dükkana gitmek için arslanlı sokaktan içeri girmeniz, orduevini görmek için atların oradan sağa dönmeniz gerekiyor.Bir de Kars’ın devlet hastanesinin de yerleşmiş olduğu, yaklaşık 7-8 yıl önce imara açılan bir kısmı var ki, buralardaki yapılaşmanın aynısını, örneğin Ümraniye’de rahatlıkla görebilirsiniz.

Kaldığım kısa sürede muhafazakarlığın, en azından başka bir Anadolu şehrinden daha yoğun yaşandığına dair en ufak bir fikre kapılmadım. Hastane yakınlarında tuttuğumuz evin içinde olduğu sitede komşularımız da gayet medeni ve makul gözüktüler. Tabi burada site derken sadece çevresinde alçak bir duvar örülmiş iki üç binadan bahsettiğim, batıdaki girişinde güvenliği olan yüksek duvarlı sitelerden bahsetmediğim bilinsin isterim. Bu sitelerle ¨oradaki¨ sitelerin tek yarışabileceği alan evlerin genişlikleridir sanırım. En ufak evler 140-150 metrekare buralarda, 3+1 evler bizim gibi çocuksuz çiftler için yapılmış olsa gerek.

Ev bulmak, taşınmak gibi haftasonundan taşan yoğun bir program olunca ne Kars Kalesi’ne ne de Ani Harabeleri’ne gidebildik. Şehrin içinde bile kısa bir yürüyüşten fazlasını yapamadık. Gelecekte yapılacaklar arasına aldık bunları. Son olarak da Kar’s Otel var. Eski bir evin restorasyonu ile otele dönüştürülmüş ama benim için otel değil restoran kısmı önemliydi, güzel bir akşam yemeği ve bir iki kadeh şarabı ne kadar özlediğimi hatırladım.

çekim gücü…

İki saat kadar önceydi, önce siteye Kars’tan bir kaç fotoğraf koymaya niyetlendim, olmayacağını anlayınca sadece bir fotoğraf yüklemeye çalıştım. Kanser olma eşiğinde gezindiğim uzun uğraşlar sonunda başarısız olunca, hırsla bu 12Kb büyüklüğündeki tek screenshot fotoğrafı eklemeye niyetlendim. Hala da olacağından emin değilim.

Bir gece yolculuğunun anatomisi

Bu fotoğrafı çekmemden saatler öncesi. Saat 18:10. Kendimi iyi hissediyorum. Borçka’da kalmamın da, yola çıktığımı insanlara haber verip kaygılandırmanın da bir anlamı yok. Yola çıkıyorum. Geldiğimden beri sağ koltukta defalarca geçtiğim Artvin yolunda, ilk defa sol koltuktayım. Hava kararıyor iyice.

18:50. Artvin’deyim. Az önce cüzdanımda hiç para olmadan yola koyulduğumu farkettim. Şehrin hemen girişindeki atm’lerden para çekiyorum. Yola devam.

19:40. Şavşata doğru ilerliyorum, buradakilerin varyant dedikleri yolu geçtim. Yanlızlık ve sıkıntıyı aşmak için aklıma cep telefonuma sesli kayıtlar yapmak, bir nevi kendi kendime konuşmak geliyor. TRT-FM çeken tek radyo, spiker de TRT spikerlerine özgü temiz ve sıkıntı veren Türkçe’si ile konuşuyor. Konuşması daha iyi, arada çaldıkları müzikler daha da sıkıntı verici çünkü. Biraz önce orman içinde yoldan karşıya geçmeye çalışan bir tilki parlak gözleriyle bana bakıp ormana geri kaçıyor.

20:10. Şavşat’ı geçtim. Rakım 1150’ymiş. Nereden biliyorum? TRT-FM’de Şavşat belediye başkanı ilçesinin özelliklerinden, 3000 rakımdan gelen içme suyundan, yamaç paraşütü için uygun olduğundan, Şubat ayında kar üstünde karakucak güreşleri yapıldığından, Fenerbahçe’li kaleci Volkan’ın aslen Şavşat’lı olduğundan bahsediyor. 2 ay önce hiç tahmin edemeyeceğim bir yerden, hiç tahmin edemeyeceğim bir saatte geçiyorum ve oranın belediye başkanı ulusal kanalda konuşuyor. Serdar’a sormak lazım nedir bunun olasılığı diye. Artık yolun en kötü kısmını geride bıraktığımı zannediyorum.

20:40. Yağmur yağıyor. Hava 8 derece. Karanlıkta bile coğrafyanın nasıl aniden değiştiğini farkediyorum. Sağımda, solumda ufuk çizgisine kadar tek ağaç karartısı görmüyorum. Çam geçidine geliyorum. Rakım 2470. TRT-FM de yok artık.

20:50. Uzakta, düzlükte bir ışık denizine doğru gidiyorum. Ardahan’a varmak üzereyim. Yağmur devam ediyor. Karşı şeritten uzun farlarını kısaltmadan geçen araçların şöförleri; kulaklarınız çınlıyordur umarım.

21:00. Boş tenha taş döşeli sokaklarında bir iki insanla beraber sokak köpeklerinin gezindiği Ardahan’ı geride bıraktım. TRT-FM’de haber saati. İlk haber askerlik süresi ile ilgili. Başbakan ve genelkurmay heyeti ¨askerlik sistemimizin mevcut durumunu¨ gözden geçirmiş. Ben bitirmeden bedelli çıkmasın! Hava durumunda da doğu kesimlerde sağnak yağış beklendiği söylenirken sağnak başladı gerçekten. Kars’a 89 km kalmış. Acaba arka camın sileceği nasıl çalışıyor?

21:15. Zifiri karanlık. Ufukta, sağda, solda ışık yok. Karşıdan gelen, önümden giden yok. Yolda çizgi yok. Yolun asfalt olduğundan da emin değilim. Arabanın yolu yeterince tuttuğunu söyleyemem. Acaba tekerleklerde bir problem mi var? İlk istasyonda duracağım ama kimbilir kaç km sonra?

21:25. İsmini bilmediğim, hatırlayamayacağım bir benzin istasyonunda duruyorum. Tekerlerde bir sorun yok, sorun yolda. Bıkkın ve uykulu, kirli sakallı bir nöbetçi benzinciye miskin bir köpek eşlik ediyor. Yoldan bahsediyoruz. Çalışma 10-15 km daha sürüyormuş. Dikkatli düşük süratle gitmeliymişim, taşa ¨kaptırmamalıymışım¨. Buraya kadar geldikten sonra yapacak birşey yok, devam ediyorum.

21:40. Hava 10 derece. Yol giderek daha da bozuluyor. Artık bir noktada yol tamamen kapanacakmış ve  geri dönmek zorunda kalacakmışım gibi hissetmeye başladım. Yola çıkalı tam 3,5 saat oldu. Bu yolu gideceklere samimi, ilk ve en önemli tavsiyem kendi arabalarıyla değil araç kiralayarak gitmeleri.

22:00. Nihayet, yol yapım çalışması bitti. Artık tekrar asfalt üzerindeyim. Kars’a 30 km kalmış. Havanın çok soğuk olacağını düşünmüştüm ama 14 derece. İkince defa, artık yolun en kötü kısmını geride bıraktığımı zannediyorum.

22:20. Resmen Kars şehrine giriş yapıyorum. Bu anı yazının üzerindeki fotoğraf ile ölümsüzleştirmeye karar veriyorum. Şehir büyük, kalabalık ve beklemediğim kadar canlı. Devlet hastanesine nasıl gidebileceğimi soruyorum. Önce devlet hastanesini, sonra DSİ misafirhanesini buluyorum. Kontak kapatma zamanı. Saat 22:30, yorgunum.