Üzeri öğlen daha oniki olmadan boş bardaklarla dolmuş o masanın çevresindekilerin neşesini anlatmaya yemiyor fotoğraf. Ben de böyle bir emeklilik isterim şahsen.
Aylık arşivler: Ocak 2011
Zagreb B&W
Benim Zagreb`im
Şehirler de insanlar gibi; seveni için güzel. Benim Zagreb’e ilk gidişim 2008 sonbaharında oldu. Hani bardaktan boşanırcasına, İstanbula’a yağmayan türden bir yağmur altında çok az görebildik şehri Tufan’la beraber. O gidişimde göremediğimden ama gördüğümü bğendiğimden midir, orada girdiğim sınavı kazandığımdan mıdır bilmiyorum ama en kısa zamanda tekrar gitmek istiyordum. Geçtiğimiz yaz İlke’yle beraber oralardaydık yine. Zagreb, eşsiz Dubrovnik ve Mostar’ı gezdik. Bu fotoğraflara çok uzun zamandır bakmamıştım, birer ikişer sandıktan çıkaralım bakalım…
İnsanlık anıtı nereye yakışır?
Başbakan Kars’ta İnsanlık Anıtı adlı, yapımı tamamlanmamış heykeli ¨ucube¨ bulduğunu, beğenmediğini ve en kısa zamanda yıkılarak yerine bir park yapılacağını buyurmuş. Aba altından sopa göstererek bir daha geldiğinde de bu değişikliklerin yapılıp yapılmadığını göreceğini söylemiş. Arada bir de Grand Castle otelinin isminin Büyük Kale olarak değişmesini istemiş. Başbakan’ın isterse asacağını isterse keseceğini biliyoruz zaten. Meselenin bir önceki dönem kendi partisinden belediye başkanıyken heykeli yaptırmaya başlayan, sonra başka partiye geçen şahısla arasındaki husumetten kaynaklandığını bilmeyen de kalmadı.
Tüm sanat disiplinleri içinde hiçbiri heykel kadar halka ait değildir. Bir filmin, kitabın, tablonun ya da şarkının önce yaratıcısının ismi ile anılmadığı durumlar çok nadirdir. Yoldan geçerken, parkta otururken gördüğünüz bir heykeli hep aklınızda tutarsınız da, sanatçısının kim olduğunu nadiren merak edersiniz. Heykel ışıkla, tozla, nem ve asit yağmurlarıyla mücadele ederken gücünü zamandan alır. Önce heykeller yerleştirildikleri sokakla, kentle anılırken daha sonra da o sokak, kent, o kentin insanları o heykelle anılmaya başlar.Heykelin bir de siyasi yanı vardır, herhangi bir sanattan çok daha çabuk ve daha güçlü siyasileşir. Lenin heykelleri komünizmin ¨yıkılışını¨ kutsamak için, Saddam heykelleri bir dönemin bittiğini göstermek için canlı yayınlarla yıkıldıktan sonra, İnsanlık Anıtı heykeli de, bu topraklarda insanlığın tamamen bittiğini muştulamak için canlı yayında yayınlanabilir pek tabi.
Kars’a gittiğimde en aklımda kalan Kars’ın bir heykel kenti olmasıydı. Ruslardan, daha sonra cumhuriyet döneminden pek çok heykel sokakları yolları süsler Kars’ta. Bu ülkede neresinde olursa olsun insanlık adına yapılan ve yarım kalmış bir heykele ucube dendiğinde ilk ve en güçlü tepkiyi verenlerin arasında, biraz hayalperestçe Kars insanının da olması gerektiğine inanıyorum. Ama her şey eninde sonunda aynı başbakanın ağzından çıktığı gibi ¨kader¨ değil mi? Washington’un, Barcelona’nın ve daha pek çok kentin ucubeleri uzaktan tanıyıp bitmeden önüne geçen vizyon sahibi başbakanları olmamış işte..Şanslıyız.
- Dona i Ocell (Kadın ve Kuş)/Barcelona (Joan Miro) Wikipedia’dan alıntıdır.
Bir de Grand Castle meselesi var tabi. Uzun konuşmaya değmez ama herkes kendi kapısının önünü süpürmeli önce. Mesela ortaklıkları olan hastane gruplarının ismini Tıp Bahçesi, ya da İyileşme Meydanı gibi birşeyle değiştirmelerini önerelim biz de onlara. Gerçi daha ivedi olarak, çalışanlarının paralarını vererek başlayabilirler .
Yıla hastalıkla başlamak, Black Swan ve Kürk Mantolu Madonna
Yıla kafamı kaldıramayacak kadar hasta vaziyette öyle bir başlangıç yaptım ki, gözümü açtığımda ayın 8’i olmuş bile. Masamın üstü antibiyotikler, antasitler, dekonjestanlar, ağrı kesiciler ve uykum için aldığım antidepresanlarla (evet bunu da yaptım, ben de inanamıyorum) doldu şimdi. Geçti sayılır artık, yarın spor bile yaparım üşenmezsem.
Hastalanmadan hemen önce Aronofsky’ den Black Swan ‘i seyrettim. Tüm hayatı bale olan bir balerin Siyah Kuğu için baş balerin olarak seçiliyor ama annesi, yönetmeni, rakibi ve zihni arasında giderek daha çok sıkışıp eziliyor. Aronofsky balerinin siyah bir kuğuya dönüşürken yaşadığı akıl parçalanmasını eşsiz biçimde anlatmış. Olağanüstü bir film, muhtemelen şimdiye kadarki en iyi Aronofsky filmi ve Natalie Portman’ da büyük ihitimalle Oscar vs. ne varsa toplar tahminimce. (Doğal olarak)Tchaikovsky müzikleri ve -en iyi- kötü adam Vincent Cassel de cabası. Seyretmeyen üzülür.
Daha sinemalara gelmeden güzel bir filmi seyretme keyfimin tezatı bir durumu Kürk Mantolu Madonna’yı okuduğumda yaşadım.Sabahattin Ali’nin öldürülünceye kadar ki kısa hayatı içinde yazdığı az sayıda romandan biri, muhtemelen en iyisi.

Olaylar, insanlar, kadın erkek ilişkileri Ali’nin kaleminde öyle güçlü ifade ediliyor ki kitabın sonuna gelindiğinde sarsılmamak mümkün değil. Kitap bittiğinde, iyi bir kitap okumanın verdiği hazdan başka iki hisse daha kapıldım. İlki, Türk Edebiyatı’nın bu kadar büyük bir yazarının bu kadar önemli bir kitabını neden bu kadar geç okuduğum için hayıflandım. Kitap konusunda bu hep oluyor. Ne zaman güzel bir klasik okusam, o kitabı neden bu yaşıma kadar okumadığımı, okusaydım nelerin değişeceğini düşünüp dururum. İkincisi de, bu kitabın senaryolaştırılması gerektiğini düşündüm. Ben ¨hiç bir kitap film olarak tam anlatılamaz¨ diyenlerden değilim, burada çok film seyrettiğimden olsa gerek. İnternete bakınca aklıma gelen bu dahiyane fikrin başbakanlık insan hakları başkanlığınca (ne demekse?) daha bir iki ay önce önce dile getirildiğini ve hakettiği tepkiyi aldığını görerek şaşırdım, fikrimden de vazgeçtim:). Burada gerçekten gündemle pek alakam yok sanırım. Komünist Sabahattin Ali’de AKP’ye kalmadı artık. Başka bir deyişle, Sabahattin Ali sizi bozar!
¨hayat ancak bir kere oynanan bir kumardır, ben onu kaybettim. ikinci defa oynayamam¨
Kürk Mantolu Madonna(Sabahattin Ali, YKY)
Şimdi bir film seyredip, arkasından kitap okurken uyuyakalacağım.