Bu kış fotoğraflarda kaldı

Fotoğrafları üzerlerine tıklayarak büyütebilirsiniz.

Kış ve kar devam ediyor aslında, ilçeye giden yollar hala kapalı. Denizden yüksekliği sadece 400 m olan Camili’de kar kalmadı ama. Bu fotoğraf fındık ağaçlarının, arı kovanlarının kar içinde kaldığı Şubat ayından. Aynı fındıklıkta bugün dalların tomurcuklanmaya başladığını gördüm. Kış ve kar doğayı örterken ağaçları çıplaklaştırıyor, bu sayede bir tek ağaçta ne kadar fazla kuş yuvası olabildiğini görebiliyoruz. Yazın tüm yuvalar, muhtemelen yeni yavrular, yapraklar sayesinde gözlerden korunacak.

Karadeniz insanını, kültürünü nasıl betimleyeceğinizi gönlünüz bilir ama ne derseniz deyin, dikkatle bakınca söylediğinizin karşılığını doğada, insanların doğayla temasında buluyorsunuz. İnatçı denir ya mesela bu bölgenin insanına, burada hayata tutunan, doğaya uyum gösterenin inatçı olmaktan başka şansı var mıdır ki?

Karçal. Kışın buranın yalnız bırakılmışlığından, mahrumiyetinden ne kadar sorumluysa, yazın bolluğunun, çeşitliliğinin, yeşilliğinin de sebebi aynı zamanda.

Tıp Bayramı ve bu ülkenin en büyük soyguncusu doktorlar…

Antik Yunan tıp tanrısı Asclepius ve ünlü asası. Bergama’da bulundu, Berlin’e kaçırıldı.

İsminin içinde geçen bayram tabiri pek yersiz dursa da, bugün 14 Mart Tıp Bayramı. II. Mahmut dönemine kadar uzanan bu günün ilk defa aslen, 1919 yılında işgal altındaki İstanbul’unda, Hikmet Boran önderliğindeki tıp öğrencileri ve doktorların işgale karşı yaptığı gösteri ile kutlandığı bilinir. Tıp bayramı ve doktorluk üzerine çok da yazmayı düşünmüyordum. Kutlanacak bir şey olmaması bir yana, doktorluğa da teğet geçiyorum bu sene, malum. Radikal gazetesinin internet baskısında bir sendikanın yaptırdığı, hekimlerle ilgili neredeyse tamamen demografik veriler içeren bir çalışmanın verildiği haberin altında ¨cultur¨ takma adıyla imzalanan şu yorumu görünce iki kelam etmek istedim:

¨TURKIYENIN EN BUYUK SOYGUNCULARI DOKTORLAR..

13/3/2011 – 13:31

El kapilarinda bile bukadar gaddarca davranmaz ve horlmamazlar yabancilari…eger paran yoksa ve doktorun kapisini calmak zorunda kalmissan kendini denize at ya da Allah yalvar daha iyidir….¨

Yorumdaki imla ve kelime hataları sahibine ait. Gazeteye kısa bir yorum yazdım. Editörleri ya rahatsız etmiş olmalı, ya da konuya -mesela üstteki yorumdan da az- katkı yapmadığı düşünülmüş olmalı ki yayımlanmadı. Ben de boşa gitmemesi için, özüne dokunmadan, bazı değişiklikler ve eklemelerle bloguma aktarmaya karar verdim:

Öncelikle Radikal internet sayfalarında haberlerin altında yayımlanan yorumların, hiç değilse biçim olarak, diğer gazetelerden çoğu zaman farklı olduğunu, bazen paragraflarca uzunlukta ve emek harcanmış yorumlarla karşılaşılabileceğini bilenler biliyor. Yorumların hakaret etmemek, imla hatası yapmamak, konuya zenginlik katmak gibi kurallarla denetlendiği vurgulanıyor. Bu noktada internet sayfası editörlerine bu haberin altındaki bir yorumu mevcut başlığıyla yayımladıkları için sitem etmek gerekiyor. Bu gazeteye yorum yaparken haberde bahsi geçenlere -bu haber için doktorlara-  hakaret niteliğinde olan, bir iki cümlelik konuyu zenginleştirmeyen ifadelerin yayımlanmayacağı yazıyor. Bu ülkenin doktorları için ¨en büyük soyguncu¨ sıfatının bu kadar rahat kullanılmasını, olsa olsa ileri demokrasi anlayışınızla açıklarsınız sanırım. Bundan daha kötü ancak galiz küfürler edilebilirdi, belki birgün bunu da görürüz gazetenizde. İkinci sitemim de bugün Ankara’da belki Cumhuriyet tarihinin en büyük sağlık mitingi gerçekleştirilmişken en ufak bir haber olarak internet sitenizde geçmemesi olacaktır (Ben bu yorumu yazdıktan saatler sonra, saat 20:17’de miting haberi internet sayfasına girdi. Milliyet’in sayfalarında gün biterken hala hiç bir haber yok örneğin).

Doktorlar ile ilgili yorumların, bakanlığın savlarının, sağlık sisteminde şimdiye kadar halkımızca çekilen bu kadar acı ve ızdırabın, artık iyice su yüzüne çıkan açık şiddet ve nefretin temelinde bıçak parası ve muayenecilik var gözüküyor. Bu noktada insanların konu hakkında ne kadar ¨hassas¨ olduklarını, yemeyip içmeyip en masum gazete haberlerinin altına nasıl yorum yetiştirdiklerini, başka bir yorumu noktasına virgülüne dokunmadan aktararak göstermek istiyorum. Yazanın ismi lazım değil.

¨Dokturlarun gözünü Allah doyursun her türlü Devleti sömürüyorlar İlaç ve Medikal Firmalarını her türlü haraca bağlamşlar Döner sermaya Dokturlara çalışıyor yinede yetinmiyorlar Yazıklar olsun para canlısı bıcak parası alan Hekimlere¨ (Hürriyet internet edsyonu, okuyucu yorumları, 13.03.2011)

Bıçak parası almak ahlak dışıdır, bunu kim savunabilir? Ne bu hükümet zamanında, ne de öncesinde ne zaman yasal oldu? Hangi meslekte olursa olun, çalıştığınız kurumun imkanlarını, olanaklarını kullanarak şahsi çıkar sağlamak, hata yada ayıp denip geçilemeyecek, suç sayılması gereken bir davranış. Bu davranış modelinin nasıl başladığı, yaygınlaşıp örf haline dönüştüğü, nasıl göz yumularak bugüne kadar gelmesine izin verildiği ayrıca ve uzun uzun tartışılması gereken bir konu. Hala devam ediyorsa yapan kadar sistemi yürütene de, denetleyene de sorulmaz mı buna neden devam ediliyor diye? Çok övünülen ve kutlanan, ucube şekilde ¨tam gün yasası¨ olarak adlandırılan bu yasa çıkmadan önce mevcut yasalar ile serbest miydi hastadan para almak?

Keşke doktorlara yönelik bu öfke seli yazılan bu saçma yorumlarla sınırlı kalsaydı. Eşimin de görev yaptığı, olasılıkla iktidar partili birinin kurduğu taşeron firma üzerinden onlarca güvenlik görevlisinin çalıştığı hastanede, iki gün önce bir doktor bıçaklandı. Hasta yakınlarına, getirdikleri hastaya o anda baktığı hastanın muayenesini tamamladıktan sonra bakacağını söylediği için. Hergün poliklinik hizmeti veren eşimin can güvenliği için rahat mı hissetmeliyim bu günden sonra? Madem sağlık sisteminde herşey düzeliyor, özel muayenecilik azaldı ve bakanlığın ifade ettiği gibi sağlık siteminden duyulan memnuniyet 7-8 yılda %20’lerden %80’lere dayandı, doktorlara karşı azalması gerekirken kartopu gibi giderek büyüyen bu hiddetin sebebini bilmek istiyorum.

Bakanlığın yarattığı ilüzyon sayesinde ülkede hiç bir konuda sağlanmayan bir fikirbirliği sağlandı: sağlık sisteminin ne kadar günahı varsa tek nedeni doktorlardır. Sadece sağlık sisteminin günah keçisi olmak doktorlara yeter mi? Yorum yapanlara bakılırsa yetmediği anlaşılıyor; bu ülkenin en büyük soyguncusu da, haklısınız, doktorlardır muhtemelen. Eğitim sistemini çökertip içler acısı hale getirerek parası olmayanın okuyamamasına, parası olanın elindekini dersanelere, kurslara vermesine sebep olanlar değildir. İnsan hayatını bir değer olarak görür müsünüz bilmem ama, Tuzla’da, kot taşlama atölyelerinde, yeraltında madenlerde, inşaatlarda işçileri canlarına kast edercesine çalıştıranlar da değildir. Halkın parasını batırarak iflas etmiş bankaları, gazeteleri, şirketleri, yine halkın parası ile kurtaranlar, yakınlarına peşkeş çekenler hiç değildir bu ülkenin en büyük soyguncuları. Bizi yerkürenin en pahalı benzinini, elektriğini kullanmak zorunda bırakanlar da değildir. Rüyalarında öyle buyurulduğu için devletin parasıyla dünyanın öbür ucuna ameliyat olmaya gidenler değildir. Devlete vergi ödememek için hastanesinde çalıştırdığı doktora Bağkur’lu çalışma şartı koşan, bir köşesinde inşaatı, tadilatı asla bitmeyen, üniversiteye dönüşen özel hastaneler ve sahipleri de değildir muhtemelen. Sadece hakkı olan yıllık iznini istediği için çalışanına kapıyı gösteren taşeron firma sahibi de değildir herhalde. Bu ülkenin sularını, derelerini, koylarını, ormanlarını hiç pahasını satanlar da alanlar da soyguncu değildir sanırım sizler için.

Türkiye’nin en büyük soyguncuları bu ülkenin üniversite bitirince eline diploması verilmeyen tek mesleğine sahip olan doktorlardır. Bu ülkenin soyguncuları asistanlıklarında haftada 100 saat çalışmak zorunda bırakılan doktorlarıdır. Bu ülkenin soyguncuları bu ülkede üretilen bilimin, yazının, makalenin tek başlarına yarısından fazlasına sahip olan doktorlardır. Bu ülkenin soyguncuları, başka hastaya baktığı için bıçaklanan, canı pahasına görev yapan, %65’i meslek hayatının bir döneminde şiddete maruz kalan doktorlardır. Bugün sadece kendileri için değil, bu ülkenin tüm fertleri için ¨sağlık haktır!¨ diye haykıran binlerce doktordur soyguncu.

Doktorum, yine yaşasam yine doktor olurum. Bıçak parası nedir bilmiyorum. Hastanede gördüğüm kimseyi başka bir yere çağırmışlığım da yok. Çevremde benim gibi olan meslektaşlarımın sayısı, benim gibi olmayanlardan çok daha fazla. İşimin insan sağlığı olduğunu bilip, ona göre çalışıyor, ona göre hakkımı istiyorum. Sadece kendi hakkımı değil, bu ülkenin her ferdinin insanca yaşamasını, çalışmasını, hakkını almasını istiyorum.

Peki ya siz doktorlara her fırsatta nefret kusanlar, gerçekten aynaya bakıyor, kendi söylediğinizi dinliyor musunuz hiç?

Buruk duygularla tüm meslektaşlarımın, sağlık çalışanlarının 14 Mart’ını kutluyorum.

Artvin Ansiklopedisi’ne ufak bir katkım oldu!..

Fotoğrafları siteme eklerken, çiçeklerin ne isimle anıldığını da bulmak istemiştim. İnternette daha önce rastladığım, faydalandığım Artvin Ansiklopedisi‘nden bir çiçek hariç diğer çiçeklerin latince ve yerel isimlerini bulabilmiştim. Sitenin iletişim adresine bu çiçeğin ne olabileceğini soran bir e-posta yolladım.

Sayın Taner Artvinli hızla cevapladı sorumu. Hızlı bir e-posta trafiği yaşadık. Önce bir kaç fotoğraf daha göndermem gerekti, daha sonra da Prof.Dr. Ergin Hamzaoğlu’nun tür tanımlaması yaptığı, bilgiyle beraber fotoğraflarımın sitede yayınlandığı haberi geldi. Arada da bu muazzam çalışmanın ve bilgilerin bir tek Taner Artvinli’nin olağanüstü emeği ve uğraşı sayesinde toplanmış olduğunu da öğrenmiş oldum. Kendisine buradan da teşekkür ediyorum.

Çiçeğin ismi Karaca ot bu arada (Helleborus orientalisLam. (Ranunculaceae) ) . Karaca ot fotoğraflarımın ve diğer çiçeklerin olduğu sayfaya ulaşmak için burayı tıklayabilirsiniz. Siteye bu ufak katkıyı yapmış olduğum için de sevindim açıkçası.

Bahar gelirken…

Tabiat yetişti yardımıma, en sıkıntılı olduğum zamanlarda. Havanın biraz ısınması, güneşin nazlı nazlı kendini göstermesi ile doğa uyanmaya başladı. Pazar günü havanın az da olsa ısınmasından istifade edip dışarı attım kendimi, uzun bir yürüyüş yaptım.

fotoğraf(lar)ı büyütmek için üzer(ler)ine tıklayın!

Karın doğayı örtmeye devam etmesine rağmen hızla eridiğinin önemli işaretleri tepelerdeki beyaz tonların hızla azalmasıyla beraber derelerin coşkuyla akmasıydı. Pazar sabahı kim dikkatle baksa beyaz örtünün altında toprağın kımıldamaya başladığını, baharın kapıda olduğunu farkederdi, ama bu kadar yakında ve görkemli olacağını tahmin edemedim.

İki günü karakolda yağmur sesi dinleyerek geçirdikten sonra bugün hava tekrar açıldı, ben de tekrar patikalardaydım. Sanki bir düğmeye dokunulmuş gibi, içiçe geçmiş sayısız çark, zincir ve dişlilerden oluşan koca bir makine çalışmaya başlamış. Doğadaki bu ani, eşsiz değişimin tanığı olabilmek, o makinenin zahmetsizce önemsiz bir parçası olabilmek gibi, huzur verici.

Veronica persica (Acem Yavşan Otu)

Yolda önce kovanların önünden geçtim. Daha bugüne kadar burada iki tanesini yanyana görmediğim, yolunu kaybetmiş olmasına, kısa süre sonra ölecek olmasına üzüldüğüm arıların büyük kalabalıklar halinde, kovanların ufak girişlerinde  kaotik bir mesaiye başladığını gördüm. Aslında hayatımda ilk defa bir arı kovanına bu kadar yaklaştım.

Patikalara gelince, kenarların renk renk, kimi bakmaya dahi kıyılmayacak kadar narin çiçeklerle  kaplanmaya başladığını farkettim. İki gün önce geçtiğim yollarda olağanüstü bir değişim olmuştu. Bu noktada tereddütsüz karakola döndüm, fotoğraf makinemi, tripodumu alıp geri döndüm.

Potentilla sp. (Beşparmak Otu)

Elimde Nikon, gözüm yerde, şaşkın ve büyülenmiş vaziyette gezdim durdum. Burada elimdeki tek lens olan geniş açı lensimle elimden geleni yapmaya çalıştım. Köyün içinde sayılabilecek yürüyüş parkurumda, belki daha fazlası vardı ama, ben dört çiçek türünü ayırdedebildim. İnternette Artvin Ansiklopedisi yardımıyla çiçeklerin türlerini bulmaya çalıştım.

Lysimachia vulgaris (Karga otu)

İlk arılar mı çiçeklerin açtığını farketti, çiçekler mi arıların uyandığını?

Lysimachia vulgaris (Karga otu)

Aşağıdaki çiçeği ansiklopedide bulamadım, belki çiçek sayılmıyordur? Dikkatli gözler diğer çiçeklere göre ne kadar büyük olduğunu farkedecektir. Önemli olan çiçeği benim  ansiklopedilerde değil arıların doğada bulabilmesi öte yandan. Dünya üzerindeki çiçekli bitkilerin %80’e yakınının arılar sayesinde tozlaştığı ve yaşamlarına devam ettiğini de yeni öğrendim.

?

Bu dört çiçek türü arasında, en nadir rastladığım da, bana en güzel geleni de eşsiz geometrisi ile Mürdümük çiçeği oldu.

Lathyrus spp. (Mürdümük)

Bugün elimi ıhlamurların, kestanelerin gövdelerine koydum, ladinlerin gövdelerinde yaşayan yosunların üzerinde gezdirdim. Parmaklarımın ucuyla çiçeklerin yapraklarına, dalların ucunda filiz verip patlamak üzere olan tomurcuklara dokundum. Tepeleri, bembeyaz Kaçkar’ı, ormanı izledim. Dereleri, kuşları, ağaçları, rüzgarı dinledim. Kendimi büyük bir bütünün parçası olarak hissettim. Tamamlandım.