Gözlerim açık, neden buzlu cam olduğunu hiç anlamadığım dördüncü kattaki odamın ufak penceresinden sızan ışığın tavanı nasıl aydınlattığını seyrediyorum. Burada anlamadığım, bilmediğim soruların cevaplarını aramayı çok önce bıraktım zaten. Sakin bir şekilde bekliyorum, alarmın çalmasını. Akreple yelkovan yeterince beklediğime kanaat getiriyorlar, telefonumda asla işime yaramayan alarmın şarkısı susturmam için çalmaya başlıyor. Geri kalanı sabah rutini, her zamanki. Odadan çıkıp kapımı kilitledikten sonra anahtarı cebime koyuyorum. Ama bir kaç saniye sonra bineceğim asansörde bastığım birinci kat düğmesi anahtarlığımı manyetik zamazingoda okutmadığım için yanmayacak ve ben de bilmem kaçıncı kez anahtarımı cebimden tekrar çıkarmaya çalışırken bunu nasıl her sabah tekrarladığımı, anahtarları neden on saniye daha elimde tutamadığımı düşüneceğim. Sonra bilmediğim soruların cevaplarını aramayı çok önce bıraktığımı hatırlayıp bu konuyu yarına kadar kapatacağım. Sonra yarının olmadığını, doğrusu yarın burada olmadığımı hatırlıyorum. Bugün için bir şeyler yazmak istiyorum, ne zaman yazacağımı düşünüyorum. Sonra, kısa bir asansör yolculuğunda bile insan ne çok şey düşünüyor ona hayret ediyorum.
Göz açıp kapama süresinde Taichung: son kez. yazısının devamı