29 Aralık
Yeni kalkan uçakta gidiş yönünün tersinde, kuyruk kısmında portakala çalan ufuk çizgisine bakıyorum. Yılın bitmesine bitmek üzere olan bugünü saymazsam 2 gün kaldı. Eve dönmeye, henüz başlamış olan bu uçuşu saymazsam 2 uçuş kaldığı gibi.
Üç yıldan fazla zaman oldu; askerliğimi motosiklet üstünde dostum Engin’le Hopa’dan İstanbul’a tüm Karadeniz’i geçerek bitirdiğim zamanı anımsıyorum ister istemez. O seyahat de günü gününe bu blogda zaten. Kaleme aldım mı hatırlayamıyorum ama o kadar dolu bir tatildi ki eve vardığımda sanki hiç askere gitmemiş, sadece motosikletle bir hafta gezmişim gibi hissediyordum. Beş günlük Vietnam gezisi biterken aynı hislerde olmam imkansız, ama hayatın gerçekliğine dönme arefesinde yaptığım gerçeküstü tatilin sarhoşluğu hala üzerimde. Ruyalarımı unutmadan biryerlerde yazmamı söyleyen sevdiğim biri vardı. Ben ruya göremiyorum, ama uzak olma hallerimi, unutmadan, buraya yazmayı seviyorum…
25 Aralık
Sabah beşte havaalanındayız. Yolculuk bir TC pasaportu sahibinin asla hayal edemeyeceği şekilde başlıyor. Kontuarda kötü sürpriz; ne bana ne Fabio’ya biniş kartı vermiyorlar, büyük olay oluyor çünkü tam ismiyle Sosyalist Vietnam Cumhuriyet’i her türlü dış tehdide karşı kendini korumaya kararlı ve biz de vizesiz girmeye çalışıyoruz.

Avrupa Birliğinin seçkin vatandaşı ve dostum Fabio için fazla yapacak bir şey, internetten oracıkta ve 3 dakikada (!) aldığı vizenin konfirmasyon postasını görevlilere göstermek zorunda ama bu e-postanın gelmesi saatler alacak ve Vietnam’a ancak ertesi gün gelebilecek. Ben ise yetkililere Türkiye ve Vietnam arasında 2007 yılında yapılan anlaşmanın İngilizce ve Vietnamcasını gösterme gayretindeyim. Defalarca baktım, eminim; özel (yeşil) pasaport sahibi olarak vizeden muafım ama ikna etmem oldukça uzun zaman alıyor. Görevliyle, onun amiriyle, onun süpervizörüyle yılmadan kavga edip Fabio’yla sözleşerek kaçırmak üzere olduğum uçağa son yolcu olarak biniyorum.